UNESCO tarafından 2021 yılının “Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli ve Ahi Evran Anma Yılı” olarak kabul edilmesi münasebetiyle bu üç şahsiyet Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Fevzi Köksal Konferans Salonu'nda düzenlenen bir panelle anıldı.
Türk Edebiyatı ve Şiiri Araştırmaları Topluluğu tarafından düzenlenen ve Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Selçuk Çıkla’nın yönettiği panele konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Bekir Şişman, “Yunus Gönüllü Olmak”; Doç. Dr. Cafer Özdemir, “Hacı Bektaş Veli’nin Hayatı, Eserleri ve Söylemi”; Dr. Öğr. Üyesi Ömer Saraç, “Ahilikte Esnaf Ahlakı” başlıklı konuşmalarını gerçekleştirdiler.
Paneli yöneten Prof. Dr. Çıkla, yaptığı açılış konuşmasında 2021 yılının Hacı Bektaş Veli’nin vefatının 750. yılına, Yunus Emre’nin vefatının 700. yılına ve Ahi Evran’ın doğumunun 850. yılına tekabül ettiğini ve bu nedenle UNESCO tarafından bu yılın, bu üç önemli şahsiyeti anma ve kutlama yılı olarak ilan edildiğini belirtti. Prof. Dr. Çıkla, erenlere dair "Bu üç şahsiyetin ortak yönü; Anadolu’nun mayalanmasında ve Türk yurdu olmasında çok değerli katkılarda bulunmuş ve izlerinin günümüze kadar ulaşmış olmasıdır." dedi.
Panelistlerden Prof. Dr. Bekir Şişman yaptığı konuşmada ulu Türkistan’da Yusuf Hamedani, Arslan Baba ve Ahmet Yesevi ile başlayan ve Lokman-ı Parende, İshak Baba ve Hacı Bektaş Veli ile Anadolu’ya ulaşan Türk tasavvuf anlayışının en önemli halkalarından birinin de Yunus Emre olduğunu; Yunun Emre’nin de aynı Ahmet Yesevi gibi şiirlerini Türkçe söyleyerek İslam’ın evrenselliğine ve cihanşümul oluşuna katkı sunduğunu dile getirdi.
Prof. Dr. Şişman, Yunus Emre'nin kişiliği ve hasletlerine vurgu yaparak sözlerine şöyle devam etti: “Yunus Emre’nin en önemli özelliği, gönüllere hitap etmesi ve gönül kavramına dikkat çekmesidir. Ona göre asıl olan; gönüldür ve Allah da gönüllerdedir. Yunus insanı sever ve yüceltir. Ancak bu sevgiyi mutlak yaratıcı olan Allah’a bağlar. İnsanı da yaratıcının mükemmel bir eseri olduğu için yani eşref-i mahlukat olduğu için sever ve yüceltir. Yine Yunus’a göre rıza-i ilahiyi kazanabilmenin temel dayanağı kin tutmamak, insana hor bakmamak, her daim gönül yıkmamak ve de olabildiğince ihsanda bulunmak ve adaletten ayrılmamaktır.”
Doç. Dr. Cafer Özdemir ise konuşmasında Hacı Bektaş Veli’nin hayatı, Anadolu’ya geliş serüveni, Ahmet Yesevi ile ilişkisi üzerinde durdu. Özdemir, Horasan tasavvuf kültürünün Anadolu’ya taşınmasında ve Anadolu’da hem tasavvuf kültürünün yerleşmesi hem de bu coğrafyanın İslamlaşmasında büyük etkisi olduğunu vurguladı. Doç. Dr. Özdemir, 'Velâyetnâme' adlı eserin, Hacı Bektaş Veli'nin biyografisi olarak nitelendirilebileceğini, kerametler etrafında menkıbevi bir hayat hikâyesi mahiyeti taşıdığını ifade etti. Özdemir, Hacı Bektaş Veli’nin eserleri ve bunların içeriklerinden kısaca bahsettikten sonra 13. yüzyılın bir ulu ereni olarak hem yaşadığı döneme hem de günümüz insanına ulaşan bazı söylemleri olduğunu hatırlattı. Özdemir, konuşmasında Hacı Bektaş Veli'ye göre insan-ı kâmil olmanın basamakları, ideal bir insan olmanın vasıfları, maddenin yanına manayı koyarak insanın dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşması için gerekli olan meziyetlerden örnekler sundu.
Türk-İslam tarihinde baskın ve önemli bir yere sahip Ahilik kurumundan ve Ahi Evran'dan söz eden Dr. Öğr. Üyesi Ömer Saraç da konuşmasında şunlara değindi: “Ahilik için Türklüğün sahip olduğu değerlerle İslam’ın yüce öğretisini bütünleştiren örnek bir müessesedir, denilebilir. Türk milletinin Anadolu’daki bin küsur yıllık tarihinde neredeyse eş değer bir geçmişi olan Ahilik, aynı zamanda bu yüce milletin ahlak kurallarını şekillendiren en köklü kurumlardan birisi olmuştur. Ahilik esasen bir nevi Anadolu’daki Rum ve Ermeni ticaret tekelini kırma hareketidir. Ahilik ayrıca Anadolu’da Moğol istilası sonrası yaşanan beylikler arası mücadelenin ve kardeş kavgasının panzehri olmuştur. Anadolu’nun üç ulu şahsiyeti diyebileceğimiz Hacı Bektaş Veli’nin, Yunus Emre’nin ve Ahi Evran’ın aynı asırda temayüz etmesi tesadüfi değildir ve bu durum biraz da konjonktüreldir. Ahi ocaklarının mensupları, devletin ihtiyaç duyduğu dönemde, barış zamanında esnaf olarak, savaş zamanında asker olarak her daim devletin yanında olmuş ve devlet yönetimine katkı sunmuştur.” diye konuştu.
Dr. Öğr. Üyesi Saraç, konuşmasında Ahilik kurumuna mensup bir esnafın uyması gereken ahlaki kurallara da değinerek konuşmasını tamamladı.