Ondokuz Mayıs Üniversitesinde (OMÜ) 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla çevrim içi (on-line) düzenlenen “Küresel İklim Sürecinde Su ve Çevre” adlı söyleşide, OMÜ’lü akademisyenler; küresel iklim değişikliği sonucunda dünyayı ve hayatı tehdit eden olumsuz gelişmelere ve bu yönde verilen mücadelenin önem ve aciliyetine dikkat çekti.
OMÜ’nün YouTube kanalından canlı olarak yayımlanan ve moderatörlüğünü Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fehmi Yazıcı’nın yaptığı programda Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yusuf Demir ile Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yüksel Ardalı, konuşmacı olarak yer aldı.
2 bölüm hâlinde ilerleyen programda, öncelikle küresel iklimdeki değişikliklerle beraber ortaya çıkan çevresel, sosyal ve ekonomik riskler ele alınırken yayını takip eden izleyicilerin soruları da ikinci bölümde cevaplandırıldı.
Programın açılışını yapan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fehmi Yazıcı, 21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve Orman Haftası ile 23 Mart Dünya Meteoroloji Günü’ne de atıfta bulunarak 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla düzenledikleri bu söyleşinin özel bir anlam taşıdığını belirtti.
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fehmi Yazıcı’nın sorularıyla şekillenen söyleşide ilk olarak söz alan Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yüksel Ardalı, küresel iklim değişikliğine sebep olan faktörler üzerinde durarak “Endüstriyel değişimle birlikte küresel iklim değişikliğinin şiddet ve sıklığı artıyor. Yani 1 milyon yılda olması gereken bu değişiklikler, 50 ya da 20 yılda karşımıza çıkmaya başlıyor. Son 6 bin yıldaki sıcaklık artışının 50 yılda yaşanacağı tahmin ediliyor. Keza Dünya Meteoroloji Örgütü 2100 yılına kadar küresel ortalama sıcaklıkların 3-5 derece artacağının beklendiğini açıkladı. Bunun da tabii ekstrem sonuçlarıyla yüzleşiyoruz; aşırı sıcaklık, kuraklık, taşkınlar, hiç hortum olmayan yerlerde hortumların görülmesi, buzulların erimesi gibi. Ayrıca, küresel ısınmada petrol ve kömür türü fosil yakıtların kullanılması ve doğa tahribatını da önemli etkenler olarak görmekteyiz.” dedi.
Dünyada küresel iklimle mücadele çalışmalarının tarihî süreci ve bu doğrultuda atılan adımlardan bahseden Prof. Dr. Ardalı, küresel iklim kriziyle mücadele kapsamındaki enerji üretiminde teknolojik değişimin son derece hayati olduğunu vurgulayarak rüzgâr, güneş, hidroelektrik gibi temiz enerji kaynaklarına yönelmenin gerekliliğini dile getirdi. Bu mücadelenin bir boyutunun da etik yaklaşım olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ardalı “Etik yaklaşımla kastedilen, yaşam tarzımız ve tüketim seçimimiz. Zira tüketim toplumu ve kültürüyle her şey vahimleşiyor. Bu noktada 2 eylem planı var: İlki etkilerin azaltılması, diğeri de genel duruma uyum stratejisi. Buradan hareketle havza bazlı su kaynaklarına yönelmeliyiz. Mevcut su miktarıyla gelecekteki su ihtiyacının dengelenmesi, atık yönetimi, fosil yakıtların daha az kullanılmasıyla ekolojik dengenin kurulmasını da diğer önlemler olarak sıralayabiliriz”. diye konuştu.
İklim değişikliği, kuraklık, doğal afetler, atık yönetimi vb. olay ve durumların hepsinin bütüncül olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Ardalı, devamında “Sıfır atığın bu noktada önemli bir potansiyeli var. Kaldı ki atıkları yüzde 96 – 97 oranında dönüştürebiliyorsunuz. Kısaca sıfır atık; israfın önlenmesi, kaynakların verimli kullanılması, atık minimizasyonu ve geri kazanımıyla doğanın ve yaşamın korunmasında öne çıkan bir strateji. Ülkemizde de hem iklim değişikliği hem de sıfır atık konusunda önemli girişimler ortaya çıktı. Örneğin, kurulan Türkiye Çevre Ajansı bu amaçla faaliyet gösteriyor. OMÜ de bu konularda çok hassas davranıyor ve dolayısıyla iyi işler çıkaracağımıza inanıyorum. Dolayısıyla entegre yaklaşımla tüm kaynakların korunması, ham madde kullanım verimliliğinin sağlanması, tüketim ve üretim alışkanlıklarımızın değiştirilmesi acil olarak gereklidir.” sözlerine yer verdi.
Bir diğer konuşmacı Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yusuf Demir, Türkiye ve dünyadaki su kaynaklarının durumu hakkında bilgiler paylaşarak yaşanan olumsuz koşullara dair şunları söyledi: “Dünya çok ciddi bir su kriziyle karşı karşıya. Bir ülkenin su zengini olabilmesi için kişi başına 8 bin metreküpün üzerinde su varlığına ihtiyaç var. Bu anlamda ülkemiz, ne yazık ki su fakiri konumuna gelmiş bulunmakta hatta bazı bölgelerimiz su fakirliği sınırına girdi. Türkiye, sahip olduğu su kaynaklarını doğru kullanamıyor. Toplam su varlığımız 112 milyar metreküp ve bu suyun 55 milyar metreküpünü kullanıyoruz, bunun da 35 milyar metreküpü tarım için ayrılıyor. Ancak bu 35 milyar metreküp suyun 20 milyar metreküpünü israf ediyoruz çünkü doğru sulama yapamıyoruz. Dünya ve Türkiye’deki su kaynaklarının tükenmesinin temel nedeni; insanların doğa ve çevreye zarar vererek suyun hidrolojik dönüşümünü yavaşlatması yahut engellemesidir. Bu sebeple yağış, düşmesi gereken mevsimde yağmıyor, aksine ani ve şiddetli sellerle karşılaşıyoruz. Nüfus artışı, plansız şehirleşme, hava ve çevre kirliliği, tarımda yanlış su kullanımı da cabası.”
Su sorununda ülke olarak katılımcı su yönetimi modellerine ihtiyacımız olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Demir “Bu çerçevede tıpkı Pandemi Kurulu gibi bir su, çevre, gıda ve tarım komisyonu kurularak katılımcı su yönetimi anlayışı benimsenmeli. Bunun yanı sıra, arza yönelik su kullanımı değil, talebe yönelik su kullanımı planlaması yapmalıyız. Maalesef arz edileni kullanma gibi yanlış bir alışkanlığımız var. Aynı zamanda su yönetimini havza bazlı bir modele dönüştürmeliyiz. Bu konuda ciddi çalışmalar var ancak 15 – 20’ye yakın kuruluş, su yönetimiyle ilgilendiği için koordinasyonda sıkıntılar yaşanıyor. Bu bağlamda ilsel ve bölgesel odaklı çözümleri ülke politikalarına paralel olarak uygulamak zorundayız.” değerlendirmesinde bulundu.
Konuşmasında ayrıca, kuraklık ve tarım ilişkisine odaklanan Prof. Dr. Demir, küresel ısınmanın had safhaya ulaştığını belirterek bu durumun Türkiye’ye yansımalarını ise şu satır başlarıyla özetledi: “NASA’nın yayımladığı haritada Türkiye’deki kuraklık bariz bir şekilde görünüyor. Dünyada tarım güneyden kuzeye doğru kayıyor. Karadeniz Bölgesi kuraklıktan en az etkilenen coğrafyalardan biri fakat kuraklık böyle devam ederse Karadeniz Bölgesi’nde fındık ve çay üretemeyeceğiz, yerine pamuk üretmeye başlayacağız. O hâlde bizim tarımsal anlamda kısa vadede doğru su yönetimi politikalarını bir an önce devreye sokmamız gerekiyor. Aksi durumda tarımsal üretim ve gıda güvenliğinde büyük sıkıntılar yaşayacağız. Yani ülkemizin tarımsal üretim yapısı değişecek. Bu hususta uzmanların, sorunun ciddiyeti ve vahametinin anlaşılması açısından kamuoyuyla daha çok buluşması gerekiyor. Üniversitemizin de bu aşamada rol model bir fonksiyon yüklenmesi, su, tarım ve çevre konularındaki örnek bir modeli uygulamaya konacak şekilde önce bölgemize, sonra da Türkiye’ye anlatması çok değerli olacaktır.”
Karadeniz’deki deniz suyu sıcaklığının bu yıl, önceki yıllara nazaran 4 derece daha yüksek olduğuna değinen Demir, bu durumu “Bu sıcaklık artışı, balıkların kuzeye göç etmesine yol açtı. 5 – 10 yıl sonra hamsiyi bulamazsak bu duruma kimse şaşırmasın. Bundan ötürü taşın altına elimizi değil, gövdemizi koyma vakti gelmiştir.” ifadeleriyle anlattı.
Söyleşide sıkça kullandığı ‘su hasadı’ kavramına “Artık dünya, yağmur suyunu doğrudan doğruya kaybetmek yerine, hem bu suların doğa ve çevreye zarar vermesini önlemek hem de bu sulardan yararlanmak için su hasadı adı verilen yöntemi kullanmaya başladı” sözleriyle açıklık getiren Prof. Dr. Demir, bu kavrama dair şunları söyledi: “Su hasadı tarımda ve kentlerde de uygulanan bir metot. Bilhassa yerel yönetimler bu konuda inisiyatif almalı. Su hasadını önümüzdeki dönemin çok önemli bir yöntemi olarak bolca konuşacağız. Bizim bu doğrultuda su hasadını ve geri dönüştürülebilir suyu bir politika hâline getirmemiz, geleceğimiz açısından önem taşıyor.”
Ardından konuk uzmanlar, OMÜ’nün, söyleşide üzerinde durulan su, çevre, iklim krizi, tarım, sıfır atık vb. konulara yönelik hazırladığı projeler ve tayin ettiği politikalar hakkında bilgilendirmede bulundu.
Bafra ve Çarşamba Ovaları’nda tarımsal sulama için ciddi çalışmalar yaptıklarını kaydeden Prof. Dr. Yusuf Demir, bu süreci şu sözlerle anlattı: “Ancak bu ovalardaki çalışmalar yeterli değil, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ile bir TÜBİTAK projesi hazırlığı içerisindeyiz. Yine Büyükşehir ve Atakum Belediyeleri ile çevre-şehir ve su kaynaklarının doğru kullanımı konularına dair ortak çalışmalarımız ve iş birliğimiz devam ediyor. Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümümüz, Türkiye’de drone görüntüleriyle bitkilerin su tüketimini hesaplayabilecek altyapıya sahip belki de tek bölüm, bu anlamda çok iyi bir potansiyelimiz var. Zaten sulama mühendislerimiz için farklı bölgelerden çok sayıda talep geliyor. OMÜ olarak tarım, çevre, doğa ve iklim konularında bir farkındalık oluşturmalıyız ve Çevre Mühendisliğimiz ile ortak hareket etmeliyiz kanaatindeyim. Aynı şekilde Samsun Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği ile de bu çalışmalarda beraber yürümeliyiz.”
İklim değişikliği ve bunun çevreye etkileri ile sıfır atık konularında bir doktora çalışması olduğunu belirten Prof. Dr. Yüksel Ardalı da “Bu çalışmamızda Üniversitemizin karbon ayak izini hesaplıyoruz. OMÜ’nün 2018 – 2020 yılları arasındaki karbon ayak izi yüzde 30 düştü. Tabii bunda tramvayın devreye girmesi etkili oldu, yanı sıra da pandeminin de etkisi var. İklim değişimine uyum çalışmaları kapsamında 'Karadeniz'de Su Yönetimi' konulu bir proje hazırladık. Ayrıca suyun geri kazanımı konusunda çalışmalar yapıyoruz. Buradaki suyun yeşil alanlar için kullanılması çalışmalarını yürütüyoruz. Dahası, suyun tuzsuzlaşmasına ilişkin bir doktora çalışmamız söz konusu. Sıfır atık noktasında da farklı projeler için çalışmalar başlattık.” bilgisini paylaştı.
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yazıcı ise OMÜ’nün odaklandığı konuların başında çevre ve suyun geldiğine işaret ederek “Hayatiyet arz eden bu hususlarda projelerimiz var ve bunları nihayetlendirerek sonuç almak istiyoruz.” diye konuştu.