Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) İlahiyat Fakültesi organizasyonunda 18 Nisan 2019 tarihinde OMÜ Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde başlayan “Türkiye’de Yüksek Din Öğretimi Çalıştayı”; yapılan değerlendirme, sunulan öneriler ve beyan edilen fikirler ışığında sona erdi.
Omtel Otel’deki kapanış toplantısına; OMÜ Rektörü Prof. Dr. Sait Bilgiç ile Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Ali Cengiz ve farklı üniversitelerden gelen çalıştay katılımcısı akademisyenler katıldı.
Eski Devlet Bakanı ve eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mustafa Sait Yazıcıoğlu ile eski Diyanet İşleri Başkanları Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ve Prof. Dr. Mehmet Görmez’in, açılış paneline davetli konuşmacı olarak iştirak ettiği çalıştayda ilk gün yapılan oturumda; “Yüksek Din Öğretiminin Sosyo-Politik Boyutu” başlığı adı altında bildiriler sunulup müzakereler yürütüldü.
19 Nisan 2019 tarihindeki ikinci oturumda da “Yüksek Din Öğretiminde Sorunlar” hususunda yine bildiriler sunulup müzakerelere yer verilirken, çalıştayın değerlendirmesi ise son oturumda ele alındı. Değerlendirme oturumunda; OMÜ İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Peker moderatör olarak görev alırken İstanbul Şehir Üniversitesi İslami Bilimler Fakültesinden Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden Prof. Dr. Recai Doğan ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden Prof. Dr. Kemal Ataman da görüş ve değerlendirmelerini paylaştı.
Değerlendirme oturumunun moderatörü Prof. Dr. Hüseyin Peker çalıştayın kapsamını özetlerken bu alanda yaşanan sorunlara dair ise “Yüksek din öğretiminde özellikle kalite sorunu gündeme getirildi. Aşırı öğrenci fazlalılığı ve İlahiyat Lisans Tamamlama (İLİTAM) sorunu, dinî grupların ilahiyatlara karşı çoğunlukla olumsuz tutumları, radikal anlayışa sahip öğrencilerin çoğalmış olması, hoşgörüden yoksun, farklı düşüneni ötekileştiren ve dışlayan tutumun yoğunluk kazanmış olması, günümüz gençliğinin dinî sorunlarına çözüm üretecek yeterince öğrenci yetiştirememiş olmamız, siyasetin kurumlar üzerindeki etkisi, müfredat ne olmalı, nasıl bir müfredatla hareket edilmeli vb. hususlar çalıştayda öne çıkan problemler oldu.” diye konuştu.
Ardından değerlendirmesini paylaşan İstanbul Şehir Üniversitesi İslami Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara, yapılması gerekenin; farklı zihniyetlerin tahakkümünün azaltılması olduğunu belirterek “Farklı zihniyetlerin mümkün olduğunca katılımını sağlayarak, bunları bir zenginlik hâline getirmemiz gerekiyor. Yine bilimsel özerklik, akademisyen yetiştiren süreçlerin iyileştirilmesi, ihtisasta kurumların farklılaşması, bilim dalı kompartımancılığının ortadan kaldırılması, uluslararası iş birliklerinin geliştirilmesi, öğretim üyesi ve öğrenci hareketliliği, kalite ve gelişim süreçlerinin tespiti, bağımsız bir akreditasyon sistemi, bilimsel özerklik ve çeşitlilik, bizlere önemli ve ciddi mesafe aldıracaktır.” sözlerine yer verdi.
Bir diğer katılımcı akademisyen Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden Prof. Dr. Recai Doğan da Türkiye’de ilahiyat fakültelerinin esas niteliğinden ayrılıp pratik ihtiyaçlara cevap veren kurumlara dönüştüğüne dikkat çekerek şöyle konuştu: “Bir defa iyi niyetle açılan İLİTAM programlarının sayısı 100’ü aştı. Bu programlar artık ilahiyat fakültelerinin alternatifi hâline gelmiştir. Uzaktan eğitime karşı değilim, aksine sonuna kadar evet diyen bir eğitimciyim ancak hiçbir zaman uzaktan eğitim, meslek elemanı yetiştiren örgün eğitimin alternatifi olamaz.”
Türkiye’de ilahiyatın bütün modellerinin yaşandığına işaret eden Prof. Dr. Doğan devamında “Bu anlamda avantajlar ve dezavantajlar konusunda çok önemli tecrübe ve birikime sahibiz. Bu birikim ve deneyim bir vizyon belirlemek açısından bizlere kılavuz olacaktır diye düşünüyorum.” dedi.
Son olarak söz alan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kemal Ataman, Türkiye’de “Ya gelenekçiyiz ya da geleneğe karşıyız” biçiminde bir anlayışın mevcut olduğuna değinirken bu yaklaşımın doğru bir konumlandırma olmadığını söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Geleneği kutsamak yanlıştır ama yine geleneği elimizin tersiyle itmek de mümkün değildir. Zira insanlar geleneğin içinde yaşar ve etkilerine maruz kalır. Yani gelenekle şimdi arasında gidip gelme mecburiyetimiz var. Ancak şu da var: Gelenekte yanlış olduğunu düşündüğümüz hususları, geleneğin ısrarla bastırdığı sesleri de ortaya çıkarmalıyız. Konuşma fırsatı bulamayan insanları ve onların görüşlerini, kanaatlerini gün yüzüne çıkarmakla yükümlüyüz. Bu anlamda yüksek din eğitiminde zihniyetlerle yapısal dönüşüm birlikte gitmeli; farklı zihniyetlerin bir arada yaşamasını mümkün kılan, çeşitliliği benimseyen anlayışı öne çıkaracak bir altyapıyı tesis etmemiz gerekiyor.”
Çalıştayın kapanış konuşmasını yapan Rektör Prof. Dr. Sait Bilgiç ise “Öncelikle sizlerle bir arada olmaktan ve sizlerin bu çalıştayda yer almasından duyduğumuz mutluluğu ifade etmek istiyorum. Çok değerli fikirlerinizin bir kısmına ben de şahitlik ettim. Üniversitelerimizin çatısı altında konuşulamayacak bir şeyin olmayacağını düşünüyorum. Aksi takdirde bizim bilim insanı olduğumuz iddiasının temeli asılsız olur. Ben bir konuşmanın ya da fikri ifade etmenin nasıl olacağının tayin edildiği bir üniversiteyi düşünemiyorum. Böyle bir üniversitenin varlığının, sadece belki günün ihtiyaçlarını karşılamak için teknisyen yetiştirmekten ibaret olacağı hepimizce bilinmekte. Bu nedenle bizler bu tür etkinliklerin Üniversitemiz bünyesinde olmasından son derece mutluluk duyuyoruz ve kimin ne konuşacağından da hiçbir endişe etmiyoruz. Yüksek din öğretimiyle ilgili birbirinden farklı ve birbirine benzer ne kadar görüş varsa ve bu konuda düşüncesi olan, kendisini söz sahibi sayan akademisyenlerimizin kendilerini ifade etmesini istiyoruz. Eğer ki bu düşünceler şu minvalde olsun yahut şu kalıpta olsun dersek bu etkinliklerin kimseye faydası olmaz.” değerlendirmesinde bulundu.
Taassubun düşünceyi öldürdüğünü vurgulayan Rektör Bilgiç konuşmasını “Bir düşünceyi tamamen kutsamak da yok saymak da kutuplaşmayı ve kamplaşmayı beraberinde getiriyor. Çünkü reddettiğiniz zaman sizin ne söylediğinizin anlamı kalmıyor; kutsadığınız zaman da ne söyleyeceğinizin kıymetiharbiyesi olmuyor. İşte çerçeveyi bu şekilde çizdiğimiz zaman içerisinde konuşulacak her şeyin değerli olduğu kanaatindeyim, birbirinden çok zıt şeyler olsa da. Katılımları ve bu çalıştayı fikirleri ve önerileriyle zenginleştirdikleri için her bir akademisyenimize gönülden teşekkür ediyorum ve sizleri yine Üniversitemize bekliyoruz. Allah sağlıcakla çalışmalarınızı devam ettirsin. Ülkemize ve insanlığa faydalı bilgiler üretmek ve değer katmak insan olarak hepimizin görevi ve Müslüman olarak da aslında farzımız. Çok teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.” sözleriyle bitirdi.
“Türkiye’de Yüksek Din Öğretimi Çalıştayı”nın sonuç bildirgesi en kısa sürede hazırlanıp kamuoyuyla paylaşılacak.