MENU

Bir Darbe Teşebbüsü Olarak 15 Temmuz’un Karakteristiği
15 Temmuz 2021, Perşembe - 15:11
Güncelleme: 27 Eylül 2021, Pazartesi - 13:14

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Çarşamba İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, 5. yılında 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin kendine has tipik özelliklerini ve bu darbe girişiminin tarihteki diğer darbelerden farklarını, düzenlediği "15 Temmuz Darbe Girişimi ve Tarihte Darbeler" adlı söyleşiyle irdeledi.

Söyleşiye; darbe sürecinde Fethullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması’nın (FETÖ/PDY) hedef aldığı Ankara’nın Gölbaşı ilçesindeki Polis Akademisine bağlı Güvenlik Bilimleri Enstitüsünün başında olan ve şu an Polis Akademisi öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Osman Köse konuk oldu. OMÜ YouTube kanalından canlı yayımlanan söyleşinin moderatörlüğünü ise Çarşamba İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rıza Karagöz üstlendi.  

Programın başında Dekan Prof. Dr. Rıza Karagöz, Osmanlı Devleti ve Türkiye’de pek çok darbe ve darbe girişiminin yaşandığını, bu girişimlerde toplumun farklı amaç ve hedefler barındıran olaylarla karşılaştığını hatırlatarak 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin de kendine özgü mahiyetiyle bu kalkışmalardan biri olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Osman Köse “12 Eylül Darbesi'yle Türkiye’nin istikrarsızlaştırılmasına yönelik bir süreç başlıyor”

Soru-cevap şeklinde ilerleyen söyleşide konuk Prof. Dr. Osman Köse, Osmanlı Devleti ve Türkiye’deki darbeler sürecini özetleyerek “Tarihimizin birçok döneminde yaşanmış bu darbelerde bir güç mücadelesinin var olduğunu görmekteyiz. Bu hususta tarihçilerin ekseriyeti, Yavuz Sultan Selim ile başlayan bir geleneğin olduğunu kabul ediyorlar. Sonrasında Genç Osman, 2. Selim, 2. Abdülhamit dönemlerinde yaşanan darbeler var ve nihayetinde de modern Türkiye’de 1960’a tarihlenen 27 Mayıs Darbesi yaşanıyor. 27 Mayıs’ta Cumhuriyet tarihinde görülmedik düzeyde biri başbakan, diğer ikisi bakan olan siyasiler idam ediliyor. 1960 Darbesi'nin açtığı yaralar hâlâ taze ve toplum olarak bu acıları yaşıyoruz. 12 Eylül 1980 Darbesi’nde ise sağ ve sol cenahtan kişilerin aktif olarak rol aldığını görüyoruz ve bu darbe, diğer darbelerden farklı olarak dış destekli bir özellik taşıyor. Dolayısıyla âdeta ülkemizin istikrarsızlaştırılması, gelişmesinin engellenmesi ve önünün kesilmesine yönelik bir süreç başlıyor. Yine bu süreçte maalesef sağ ve sol kesimden kişilerin idamlarıyla karşılaşıyoruz.” diye konuştu.

12 Eylül’den sonraki darbe şekillerinin farklılaştığını belirten Prof. Dr. Köse “Postmodern olarak adlandırılan 28 Şubat Darbesi, askerin sokağa inmeden yaptığı bir darbe. Bu darbeyle Türkiye’nin gelecek bin yılının ipotek altına alınması gibi bir süreçten bahsedildi. Nihayetinde de bu süreci dinî maskeyi ön plana alan, 30-40 yıl teşkilatlanan veya teşkilatlandırılan bir yapının 15 Temmuz 2016’daki darbe kalkışması izledi. Toplumun da hiç beklemediği bir girişim oldu.” dedi.

“Türkiye’yi çoraklaştırma ve klasik bir Orta Doğu ülkesi hâline getirme gibi beklenti ve hesapları söz konusu”

Dekan Prof. Dr. Rıza Karagöz’ün ‘Bu darbelerin arkasında toplumun asker ve orduya yönelik güveninin istismar edilmesi mi var, ortada bir hukuk devleti olmasına rağmen darbeciler neden bu tür hareketlere cüret ettiler, 15 Temmuz’u gerçekleştiren FETÖ de bu cesareti nereden buldu?’ sorusunu ise Prof. Dr. Osman Köse şöyle yorumladı: “Bahsettiğim gibi 19. yüzyıldan itibaren bu tür girişimlerin arkasında dış destekler var. 1960 ve 1980 Darbeleri ile 28 Şubat 1997’deki postmodern darbe tamamen dış bağlantılara sahip. Bu darbelerin altyapısını hazırlayan dış mihrakların, Türkiye’yi çoraklaştırma ve klasik bir Orta Doğu ülkesi hâline getirme gibi beklenti ve hesapları söz konusu. Türkiye’yi geri bırakmak ve böyle bir cendereye sokmak istiyorlar.”

“Kendisine bağlı gençleri mankurtlaştırarak kurumları ele geçirdiler”

FETÖ’nün 1960’lardan itibaren başlayan faaliyetlerinde dinî anlamda bir misyonunun bulunmadığına işaret eden konuk akademisyen Osman Köse, eğitimi bir araç olarak kullanan bu yapının hedeflerine dair “Eğitimi kullanıyorlar çünkü insan kaynağını bu şekilde sağlıyorlar. Diğer yandan eğitim, ekonomik kazançlarını temin etmede kritik bir role sahip. Öyle ki maddi güce sahip kişilerden ‘himmet’ adı altında topladıkları ciddi meblağlar var. Bu himmetler de zaman geçtikçe daha da artıyor. Hatta 2000’li yıllardan itibaren bürokrasinin neredeyse her kademesini ele geçirdikten sonra bu yardımı yapmayan iş adamlarına yönelik uyguladıkları vergi denetimi, çok büyük vergi cezaları vb. yıldırıcı yaptırımları göreceğiz. Yine kendi yörüngelerine girmeyen kişileri, Ergenekon ve benzeri davalarla bir potaya çekmeye çalışıyorlar. Kısacası gençleri, eğitim vasıtasıyla ağlarına düşürüyorlar. Emniyette, bürokraside, orduda ve nerede ihtiyaç varsa kendilerine bağlı gençleri bir nevi mankurtlaştırarak kurumları ele geçirdiklerine tanık olduk.” şeklinde konuştu.

Dekan Prof. Dr. Karagöz “15 Temmuz oldu ve bitti diyemeyiz, çok dikkatli olmalıyız”

FETÖ’nün amacının uzun vadeli olduğuna dikkat çeken Dekan Prof. Dr. Rıza Karagöz de “Özellikle zeki gençleri, kurdukları tuzaklara düşürdüler. FETÖ’nün; dinî saikleri ön plana çıkaran, dinsel argümanları önceleyen bir yapı olmadığını, aksine insanların dinî hassasiyetlerini kullanmak suretiyle toplumu dejenere etmeyi hedeflediğini gördük. Bu yapının kökleri 40-50 yıl kadar geriye gidiyor, 15 Temmuz oldu ve bitti diyemeyiz. Kaldı ki gerek sivil hayatta gerekse eğitim, güvenlik ve ordu gibi pek çok alanda ve kurumda yapılan operasyonlarla hâlâ bu yapının üyeleri ifşa ediliyor. O nedenle çok dikkatli ve teyakkuz hâlinde olmamız gerekiyor. Bu yapıya karşı toplumsal farkındalığı diri tutmak zorundayız.” değerlendirmesinde bulundu.

“Dışı ibadet, ortası ticaret, tepesi ihanet”

Askerî ve sivil bürokraside liyakat ve vasfın önemini vurgulayan konuk Prof. Dr. Osman Köse, 15 Temmuz’ların tekrar yaşanmaması için yapılması gerekenlere ilişkin "Cumhurbaşkanı’mızın da dediği gibi 'Dışı ibadet, ortası ticaret, tepesi ihanet' olan bir yapıdan söz ediyoruz. Türk toplumu aslında bu tür girişimler karşısında duyarlı, burada esas iş devleti yönetenlere düşüyor. Bu olayların tekrarlanmaması için liyakat ve vasfa önem vermeliyiz. Ben birçok yerde şunu ifade ettim: Türkiye’de kesinkes mülakat sistemi kalkmalı zira mülakat demek, sınavlarda karşımıza çıkan o listelerin hazırlanması demek. Somut ölçekli sınavlar yapılarak devlet kadrolarına yön verilmeli. 17-25 Aralık’ı da baz alırsak 8 yılı aşkın bir süre var. Bu kadar zamandır uğraşıyoruz ancak aldığımız mesafe tartışılır; ya bir milim ya da bir metre mesafe katettik. Hâlâ her şeyden şüpheleniyoruz. FETÖ’nün kabuk değiştirdiğini ve bu sürecin sulandırıldığını görmekteyiz. Sonuçta kaybeden Türkiye oluyor. Bu yapıları bir an önce ortadan kaldırıp, ülke olarak kalkınmaya odaklanmalıyız. Arabasından tutun da uçağına kadar her şeyi kendimiz üretmeliyiz. Fakat ne yazık ki bu tür sorunlarla zaman kaybediyoruz. Ben şahsen ümitliyim, Necip Fazıl Kısakürek'in dediği gibi ‘Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir’, o nedenle kendimize güvenmeli ve ülkemizin yarınlarını inşa etmek için var gücümüzle çalışmalıyız.” sözlerine yer verdi.

Söyleşi sonunda Dekan Prof. Dr. Rıza Karagöz, konuğuna düşünce ve değerlendirmeleri için teşekkür ederken Prof. Dr. Osman Köse de böyle bir imkânı sağladığı için OMÜ’ye şükranlarını sunup herkese sevgi ve saygılarını iletti.

X
Secure Login

This login is SSL protected