Öğretmen Okullarının Kuruluşunun 170. Yılı vesilesiyle Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Eğitim Fakültesi tarafından “Geçmişten Geleceğe Öğretmen Eğitimi” başlıklı panel düzenlendi. Panelde öğretmenlik eğitiminin dünü ve bugününün tarihsel çerçevesi çizilirken mevcut durum, sorunlar ve yapılması gerekenler ele alındı.
Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Dursun Ali Akbulut, OMÜ emekli öğretim üyeleri Prof. Dr. Mustafa Özbalcı ve Prof. Dr. Celal Tarakçı ile Eğitim Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Pelin İskender Kılıç’ın panelist olduğu ve Eğitim Fakültesi B Blok Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinliğe; Rektör Yardımcısı ve aynı zamanda Eğitim Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Vedat Ceyhan, Samsun İl Millî Eğitim Müdürü Coşkun Esen, öğretim üyeleri ve çok sayıda öğrenci katıldı.
Panelin başında Öğr. Gör. Ayşegül Keleşler Gümüş ve Öğr. Gör. Dr. Fulya Açıksöz eşliğinde; Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Eğitimi Anabilim Dalı öğrencilerinin icra ettiği Öğretmen Marşı programa renk kattı. Türkçe Eğitimi 4. sınıf öğrencisi Recep Kuyucuoğlu ise şair Zeki Ömer Defne'nin "Ziller Çalacak" şiirini okuyarak katılımcılara duygu dolu anlar yaşattı.
Panel, selamlama konuşmaları ile başlarken ilk olarak söz alan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Vedat Ceyhan hayatta öğrenmenin yaşının olmadığını, her insanın bir başka insana öğreteceklerinin sürekli var olacağını vurgularken öğretmenlikte verilecek doğru eğitimin mutlaka karşılığının olacağını dile getirdi. Prof. Dr. Ceyhan, hiçbir işte emek vermeden sonuç alınamayacağını belirterek salondaki öğretmen adayı gençlere bu yolda ısrarlı ve mücadeleci olmaları yönünde telkinlerde bulundu. Rektör Yardımcısı Ceyhan, Öğretmen Okullarının Kuruluşunun 170. Yılı’nı gönülden kutlarken panelistlere katılımlarından ötürü teşekkür etti.
Ardından konuşan Samsun İl Millî Eğitim Müdürü Coşkun Esen de bu mesleğe ömrünü vermiş, mesleğin felsefesi ile yoğrulmuş ve o felsefeyi yeni kuşaklara taşımış olan konuk eğitimcilerle birlikle olmaktan duyduğu memnuniyeti ifade etti. Millî Eğitim Müdürü Esen, öğretmenliğin insanlığın tarihiyle eş değer ve sonraki yüzyıllarda asla anlamını ve nezaketini yitirmeyecek bir meslek olduğuna dikkat çekerken devamında: “Öteden beri eğitim sistemimizde tartışılan öğretmenliğin niteliği problemini, hepimiz bugünden yarına ihmal etmeden aşmamız gereken bir hedef olarak önümüze koymalıyız. Hiçbir ülke bütünüyle eğitime dair sorunlarını halledebilmiş değil. En gelişmiş ülkeden en geri kalmış ülkeye kadar gittiğinizde bu tabloyla karşılaşırsınız. Eğitimimizin en temel sorunlarından biri bu. Burada da hocalarımızın tecrübelerini, önerilerini, geleceğe dair öngörülerini görmüş olacağız. Öğretmen adayı gençlerimizin de şimdiden bunun farkında olmaları bizleri mutlu edecektir.” sözlerine yer verdi.
Panelin moderatörlüğünü üstlenen Prof. Dr. Dursun Ali Akbulut konuşmasında “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” diyen bir medeniyeti temsil ettiklerine vurgu yaparak yazı ve alfabenin medeniyetin ölçüsü olduğunu söyledi. Prof. Dr. Akbulut öğretmenlik eğitimine dair panelde konuşulacak ve tartışılacak hususların verimli ve faydalı olması temennisiyle sözü panelistlere bıraktı.
Panelin ilk konuşmacısı Dr. Öğretim Üyesi Pelin İskender Kılıç, tarih boyunca Türklerin eğitim ve eğitimciye önem verdiğini belirttiği sunumunda Anadolu’da teşekkül eden sözlü ve yazılı kültürün çerçevesini ve bu kültürde eğitimci ve bilge kimlikleriyle Türk toplumuna ışık saçan ve yol gösteren tarihî kişilikleri katılımcılarla paylaştı. Dr. Öğretim Üyesi Kılıç sunumunda ayrıca 16 Mart 1848 yılında kurulan Dârülmuallimîn adlı erkek öğretmen okulu ve 1870’de faaliyete başlayan Dârülmuallimât kız öğretmen okulunun, Türkiye’deki modern eğitime olan yansımalarını ve bu birikime dair değerlendirmelerini aktardı.
Diğer konuşmacı OMÜ emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Celal Tarakçı da öğretmenlerin yetiştiği şartların önemine değinirken bu şartların zamandan zamana değiştiğini öne çıkararak “Son zamanlarda biliyorsunuz Millî Savunma Üniversitesi kuruldu. Peki neden bir öğretmen üniversitesi yok? Öğretmenlerin yetişeceği her daldan birer fakülte kurulabilir ve Türkiye’nin farklı coğrafyalarına bu fakülteler yayılabilir. Bu anlamda bugünkü imkânları kullanacağız ama öğretmenleri nasıl yetiştireceğiz? Hz. Mevlana’nın bir pergel örneği var. Pergelin ayağını merkeze koyacaksın, yani bu merkez Türkiye. Diğer ayağını da 360 derece döndüreceksin ve her bulunduğun yerde iyi, güzel ve doğru ne varsa kültürünü bozmayacak bir şekilde alacaksın. Yani bir öğretmeni devre uygun yetiştireceksiniz; hangi branştan olursa olsun öğretmen bir kendini bilecek, bir de dünyayı bilecek. Yalnız bilmek de yetmiyor; sevmek lazım. Bununla birlikte öğrenciye serbest düşünmenin önemini aşılayacaksın ve öğrenci bir yandan da seni tenkit edecek.” değerlendirmesinde bulundu.
Prof. Dr. Tarakçı, konuşmasında yanı sıra öğretmenlerin ekonomik sıkıntılarının giderilmesine de değinerek bu çerçevede insani koşulların oluşturulmasının gerekliliğine vurgu yaptı.
Bir başka panelist OMÜ emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Özbalcı ise konuşmasının başında öğretmenlikte yaşadığı iz bırakan bazı anı ve anekdotları öğrencilerle paylaşırken öğretmenlik mesleğinde geçmişten gelen tecrübeyi ülke olarak bugüne taşıyamadığımızı dile getirdi. Prof. Dr. Özbalcı, çağın gereklerine ve şartlarına uygun olarak öğretmenlikte yeni programların açılabileceğini ancak sistemde sürekli yapılan değişikliklerin istenilen seviyeyi yakalamamızı engellediğini kaydetti.
Özbalcı, sunumunda eğitimdeki kalite sorununun sebeplerini iyi araştırıp analiz etmemiz gerektiğine işaret ederek sözlerine şunları ekledi: “Önemli olan zarf değil, mazruf yani muhteva. Bir öğrenciye neyi ne kadar öğreteceğiz, nasıl öğreteceğiz, kim öğretecek sorularına doğru cevaplar vermeden eğitim-öğretimin kalitesini yükseltemeyiz. Çünkü bilim ve teknolojide ilerlemiş toplumlar öğretmenliğe ayrı bir önem atfetmişler, onları yetkin yetiştirmenin yollarını aramışlar. Bu demektir ki öğretmen başarılı olursa her şart altında iyi öğrenci yetiştirir. İşte biz bunu kavrayamamışız.”
“Öğretmen, toplum binasının en büyük işçisidir” diyen Prof. Dr. Özbalcı devamında “Toplum binasına konulan bütün taşlar ilk defa öğretmenin elinden çıkar; o, şekil verir ve yontar. Öğretmen, aynı zamanda vatan tezgâhında milletin kumaşını dokuyan bir insandır. Böylelikle millet olma şuuruna ulaşırsınız. Öğretmen aynı zamanda bir sanatkârdır; bir ressama yahut heykeltıraşa göre işi daha zordur zira malzemesi insandır.” diye konuştu.
Panelin sonunda, Rektör Yardımcısı Vedat Ceyhan katılımcı panelistlere şükranlarını sunarak kampüste adlarını yaşatacak olan fidanların sertifikalarını takdim etti.
Öğr. Gör. Ayşegül Keleşler Gümüş ve Öğr. Gör. Dr. Fulya Açıksöz’e İl Millî Eğitim Müdürü Coşkun Esen tarafından teşekkür belgeleri verilirken Öğretmen Marşı performanslarıyla katılımcıların takdirini kazanan öğrenciler ise teşekkür belgelerini hocalarının elinden aldı.