Prof. Dr. Yasin Aktay Samsun'da 15 Temmuz'un Sosyolojik Boyutunu Anlattı
15 Temmuz 2021, Perşembe - 02:11
Güncelleme: 15 Temmuz 2021, Perşembe - 02:12

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay, Samsun Valiliği ve Samsun Büyükşehir Belediyesin iş birliği ile Samsun Üniversitesinin davetlisi olarak 14 Temmuz'da Ömer Halsidemir Salonunda "15 Temmuz: Sosyoloji İhmale Gelmez" konulu konferans verdi. Konferansa Samsun Valisi Doç. Dr. Zülkif Dağlı, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Demir, Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Rektörü Prof. Dr. Yavuz Ünal ve Samsun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Aydın,  öğretim üyeleri, kamu kurumlarının yöneticileri ve vatandaşlar katıldı.

Prof. Dr. Yasin Aktay knferansında 15 Temmuz'un bir işgal girişimi olduğunu belirterek, "15 Temmuz'da net bir şekilde gördük, bu devlete dokunanı bu millet yakar. Bu devlet-millet kaynaşmasının nasıl bir Türkiye ortaya çıkaracağını gördüler" dedi.

Prof. Dr. Yasin Aktay, "15 Temmuz maruz kaldığımız bir işgal girişimiydi. Ben işgal girişimi olarak nitelendirdim. O gece yabancı kanallara çıkıp bu darbenin başarma şansı yok, Türkiye'nin sosyolojisi buna izin vermez, dediğim saatlerde halen o darbe, benden sadece bir an önce El -Cezire'ye çıkan konuşmacı Türkiye'nin darbe geleneği vardır ve o darbe başarılıdır. Geçmiş olsun Türkiye için, dedi. Akabinde ben çıktım dedim ki böyle bir şey yok. Sizi temin ediyorum. Sabaha doğru bu darbenin başarısızlığı haberi ile uyanacak dünya. Sevinenlerin hevesleri kursaklarında kalacak. Üzülenleri şimdiden müjdeliyorum. Bu sözü söylediğimden birkaç dakika sonra Meclise son bomba düştü. Ben o sıra TBMM'nin mescidindeydim. Artık 5 yıl geçmiş bir hadisenin sıcaklığı içerisinde değiliz. Bu tür hadiseler Türkiye'nin kendi üzerinde düşünmesi için bir fırsattır. 15 Temmuz bir toplumsal hareket oluşturdu. Neticesinde toplum sokaklara çıkıyor ve bir direniş sergiliyor. Sosyoloji açısında ilginç olan budur. O gece ilk o olay duyulduğunda çok romantik olmayalım. Bu toplum asla darbeye izin vermez gibi bir mutlak iyimserlik için çok fazla iyimser olmamak lazım. O kadar iyimser olmamızı gerektirecek bir durum yoktu. Her şey bir denge içerisindeydi. İlk darbe söylentisi olduğunda hatırlayalım ki birçok insan alkışladı. İlk etapta insanlar sokaklara koşup kimmiş darbe yapan, karşısında biz dururuz demedi. Çoğu insanlar alkışladılar. Öyle bir kesim de vardı Türkiye'de. O gece bir mücadeleydi. Bunu görmemiz gerekiyor. Kendi toplumumuz dinamiklerini tanımamız açısından bilmemiz gerekiyor. Ne yazık ki cehalet her zaman müşteri bulur. Bu toplumda kindarlık, bağnazlık müşteri buluyor. O yüzden popülizm kötü bir şeydir diyoruz" diye konuştu.

"DEVLET-MİLLET KAYNAŞMASININ NASIL BİR TÜRKİYE ORTAYA ÇIKARACAĞINI GÖRDÜLER"

15 Temmuz'da gerçekleşen toplumsal bir hareket olduğunu belirten Prof. Dr. Aktay, "Baskın çıkan kısa sürede o tankları alkışlayanlara karşı baskın çıkan başka bir toplum ortaya çıktı. Toplumsal hareketler sosyolojisi diye bir alan vardır. Toplumsal hareketler sosyolojisi en önemli yeri şudur: Genellikle toplumsal hareketler mevcut iktidara muhalif olarak çıkarlar ve genellikle bir talepte bulunurlar. Hoşnutsuzluklarını ifade etmek için toplumsal hareketler yaparlar. İlk defa belki de toplumsal sosyolojisinin ezberlerini bozacak başka bir şey çıktı. Mevcut olan hükümetini savunmak için bir toplumsal hareket ortaya çıktı. Akabinde bu toplumsal hareketini destekleyen demokrasi nöbetleri ortaya çıktı. Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde, talimatlarıyla bir ay kadar devam eden demokrasi nöbetleri oldu. Türkiye'de devlet ve millet arasında en az 100 yıllık dönemdir ciddi bir soğukluk vardı. Bu soğukluk bir mesafe bazen bir kopukluk, devlet ile milletin değerleri bir çatışma halindeydi. Devletin millet empoze etmeye çalıştığı değerler, milletin devletten beklentileri bunlar arasında çok ciddi bir mesafe vardı. O yüzden millet devletine küskündü. Türkiye'de insanların başörtüsüyle, diniyle, Kur'an-ı ile uğraşıldı. Alfabeleriyle uğraşıldı. Laikliği adeta bir ideoloji olarak ayrı bir din olarak gören yaklaşım kendisi halka başka türlü empoze etmeye çalışıyordu. Halk buna direniyordu. 20 yıldır yaşanan toplumsal sosyolojik bir dönüşüm var. Artık devlet milletin hakimi değil, devlet milletin hadimi olacak şekilde yaşanan siyasi ve sosyolojik bir dönüşüm var. O dönüşümün hangi boyutlarda olduğunu 15 Temmuz'da gördük. Devletin bir milleti yok artık milletin bir devleti var. Milletimiz bu devleti iyice benimsemiş. Çünkü kendi halkına tepeden bakmayan, kendi halkının değerlerini kendi gibi benimseyen devlet olduğu sürece devlet millet kaynaşması Allah'ın izniyle bu ülkede yaşandı. Yaşanan bu kaynaşmanın ne olduğu 15 Temmuz'da net bir şekilde gördük. Bu devlete dokunanı bu millet yakar. Çünkü bu devlet bu milletin devletidir. Çünkü millet kendi devletini kendi gözü gibi korur. Bu devlet millet kaynaşmasının nasıl bir Türkiye ortaya çıkaracağını gördüler" şeklinde konuştu.

"DARBE BİZE AYNI KILIKLA GELMİYOR"

Darbecilere karşı korunacak tek şeyin yine toplumun kendisini olduğu ifade eden Aktay, "15 Temmuz hadisesinde epey önce bize sorulan bir soru vardı. Bu devirde darbe olur mu, dediler ki bu devirde darbe olmaz bizim aklımızla oynamayın. Ben de dedim ki; bu devirde darbe olmaz da darbecilerin bundan haberi var mı? Bu devirde darbe yapmanın akıl dışı bir şey olduğunu ispatlamaya çalıştı bir çok insan. Darbecinin bundan haberi var mı? Çünkü darbeci çok akıllı olmayabiliyor. Darbecinin çok umurunda olmayabiliyor. Bazen bir yerde darbe yapma isteği ortaya çıktığı zaman o çılgınlığı göze alan insanlar var. Keşke İslam dünyasından çok güçlü Müslüman ülkeler olsaydı. Bugün güçlü Müslüman ülke yok. Zenginlikten bahsetmiyorum. Zenginler ama güçlü değiller. Kendi iradelerine sahip değiller. Türkiye kendi iradesine sahip olma vasfını yeni yeni kazandı. Kök söktürüyor dünyaya. Türkiye'nin bazı ülkeler tarafında olumsuz algılanmasının bir sebebi de kendi iradesine sahip olmasıdır. Hayır diyebiliyor. Kendi iradesine sahip olduğu için güçlü. Çok şükür artık zenginde. Bu devirde darbe olur mu olmaz mı meselesine çok güvenmeyelim. Bu devirde bal gibi darbe olur. O yüzden darbelere karşı ne sosyolojik bir bağışlılığımız var, ne uluslararası dengeler arasından bizi koruyacak bir bağışlılık mekanizmamız var. Darbelere karşı bizi koruyacak tek şey yine biziz. Darbeyi görmemiz lazım. Darbeciyi tanımamız lazım. Çünkü darbe bize aynı kılıkla gelmiyor" ifadelerini kullandı.

"28 ŞUBAT'TAN EN ÇOK FADALANAN FETÖ OLDU"

FETÖ'nün şimdiye kadar gelmiş geçmiş tüm hükümetleri başarılı bir şekilde kullandığını vurgulayan Aktay şunları söyledi: "FETÖ'nün darbe yapma konusunda kapasitesine bakıldığı zaman aslında FETÖ, 60 yılların başında beri var olan bir örgüttür. Hükümetlerin hepsinde faydalanarak çıkmış. Belki bütün darbeleri kendisi planlamış olamaz. Yaşı tutmuyor o kadar ama darbelerden faydalanarak gelmiş bir şey. 12 Eylül darbesinde darbe yapacak kapasitesi yok ama o darbecilerle öyle bir içli dışlı ki darbecilerin hepsinde de istifade etti. Hepsinden faydalandı. 28 Şubat'tan en çok faydalan FETÖ oldu. İmam hatipler kapatıldı. Onların okullarının önü açılmış oldu. 28 Şubat'ta alınan tedbirler yüzünde FETÖ yapılanması neredeyse dopinge uğramış gibi büyük bir patlama yaşadı. Büyük bir gelişim patlaması yaşadı. Şimdiye kadar gelmiş geçmiş tüm hükümetleri çok başarılı bir şekilde kullandılar. İlk defa FETÖ ile mücadele etmeyi göze alan hükümet AK Parti hükümeti oldu."

X
Secure Login

This login is SSL protected